12 Şubat 2013 Salı

GERÇEK BİR HİKAYE!


Kürşat DEVRİM
Kimse onun üniversiteyi kazanacağını beklemez. Ama o yaşıtlarının arasından sıyrılıp bunu başarır. Kazandığı haberine de kimse inanmaz ta ki İstanbul'a gelene kadar.

Yıl geçmiş yıllar...
Adana'nın bir kasabasında berber bir babanın ilk sevinci... 
Öyle ya biraz akil basa erdin mi elinde fırça baba yanında çalışmaya baslar...

İlk İşi gelen müşterilerin ceketlerini fırçalamak olur. Boyu yetişmez ama akli boyundan uzundur...

Ayağının altına aldığı tabure sayesinde uzanır müşterilerin omuzlarına...
Öyle baslar kazanmaya...
Sonra her fert gibi okul hayati baslar ilkokul, ortaokul, lise derken üniversite hayati. Ailede okuyan tek gençtir. Onu okumaya sevk eden içinde bulunduğu yasam şartlarının erken yasta olgunlaşmasıdır aslında.
Kimse onun üniversiteyi kazanacağını beklemez. Ama o yaşıtlarının arasından sıyrılıp bunu başarır. Kazandığı haberine de kimse inanmaz ta ki İstanbul'a gelene kadar.
Üniversite hayati ile birlikte üzerindeki yük hayli artmıştır. Dersler ve o yıllardaki şartlar ve kısıtlı maddi imkânlar içerisinde gece gündüz demeden aldırış etmeden basarıyla üniversite hayatini tamamlayarak Doktor diplomasini almaya hak kazanmıştır.
Kazanmıştır kazanmasına ama bir türlü aksilikler peşini bırakmamış ve mücadelesi devam etmiştir. Uzun bir bekleyişin ardından ataması yapılmış. İlk göreve atandığında gittiği sağlık ocağında da çeşitli sıkıntılar yasamış tüm bu sıkıntılara rağmen o kendisini görevinin gereğini yerine getirmiş kendisini insanların sağlıklarına adamış.
Göreve başlamasıyla birlikte gerçekleri de yavaş yavaş görmeye başlamış. Hastalarına yazdığı ilaçların geçici bir çözüm olduğunun farkına varmasıyla birlikte kendisini bitkilere adayarak uzun yıllar süren araştırmalar yapmış ve araştırmaları sonucunda elde ettiği formülü ilk olarak kendisi denemiş ve 3 ay gibi kısa bir sürede 110 kilodan 78 kiloya düşmüş.
Bu sonucu gördükten sonra araştırmalarını geliştirerek gerek gerek kanser gerek seker ve tansiyon gibi hastalıkların iyileştirilmesi adına çeşitli deneyler ve bilimsel çalışmalarda bulunmuş.
Bu zaman zarfında devletle olan bağlarına son vermek zorunda kalmış. 2005 yılında bağlı bulunduğu üniversiteden çalışmalarına engel olunduğu için istifa ederek doğduğu topraklara geri dönüş yapmış.

Burada da bitkiler üzerine çalışmalarını devam ettirerek insanlara hazırladığı formülleri tavsiye ederek insanların fayda görmelerine vesile olmuş. İnsanların olumlu görüşleri doğrultusunda çalışmalarına daha da ağırlık vererek Amerika’da ve birçok ülkede bilimsel çalışmalara imza atmış.
Bugün geldiği noktaya kadar birçok zorluklar yasamış ama mücadelesinden asla taviz vermemiş.

Ve günümüz...
 
Bugün ülkemize bakıldığında böyle değerlere sahip çıkılmadığını görüyoruz. Peki bu yukarıda kısaca bahsettiğim şahsiyet kim ? 
Dr. Ömer Coskun...
Ben kendisiyle, 14.04.2010 yılında tanışma imkânı buldum. İlk görüşmemiz anbean gözümün önünde bana gözlerimin içine bakarak ilk söylediği cümle; "ben kimseye güvenmem" oldu. O an içimden neden böyle bir şey söyledi acaba diye düşündüm. Sonra çalışmaya başladıktan sonra anlattığı hayat hikâyeleri doğrultusunda gördüm ki bu sözünde çok hakli. Bir insan bunca zorluk ve kısıtlamalar içerisinde pes etmiyor ve mücadelesine devam ediyorsa kimseye güvenmeme konusunda gayet hakli.
3 yıl gibi bir süreç içerisinde kendisiyle görüşmeye gelen binlerce hatta milyonlara ulasan hastaların uzun çalışmalar neticesinde formülize ettiği bitkileri kullanarak fayda gören insanlara şahit oldum. Bunların bazıları kanser, bazilar felç, bazilari seker, bazıları böbrek vb... hastalıklar. Yillarca tıbbi tedavi görmüş ancak hiç bir sonuç alamamış veya yanlış teşhis konulmuş insanlar.
Simdi tüm bu insanların hayat hikâyelerini anlatmaya kalksam sayfalar sürer. Tüm bu örnekleri gerek televizyonlardan gerekse internet sitelerinden takip edebilir ve sizlerde çaresiz hiç bir hastalığın olmadığına şahit olursunuz.
Simdi bir yanda bitkilerden fayda gören insanlar, bir tarafta da bitkiler üzerinde bilimsel çalışmalar yapan bir tip doktoru var. Ancak Ülkemizdeki yanlış ve tutarsız politikalar ve kanunlar neticesinde gün geçmiyor ki yeni bir yasak veya kısıtlama ile karşı karşıya kalmayalım. 

Bu ülke böyle önemli değerlere sahip çıkmak yerine nedense tüm gücüyle köstek olmaya çalışıyor. Oysa verilen hizmet ne insanlığa nede ülkeye zarar veren bir hizmet değil. Bunun önemini anlamak veya görmek bazı kesimleri rahatsız ediyor.

Ancak her şeye rağmen bitkilerin insanlığa fayda sağladığı kaçınılmaz bir gerçek. Bu gerçeği görmemek elde değil.Bu gerçeğe sahip çıkılması gerek.Umarım yetkililer en kısa zaman da bitkilere sahip çıkar ve tıbbi tedavileri sonucunda sağlıklarına kavuşamamış milyonlarca insanin fayda görmelerine yardımcı olmuş olurlar.

http://www.dogadanhaber.com/haber.php?id=3223

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder